Modada her zaman geçmişe dönüşler yaşanıyor yaşanmasına da bu sene geçmiş tüm güzellikleriyle bizi kucaklıyor. Zarif hanım efendilerin çok çaba harcamamış gibi görünen ve muhteşem gözüktüğü yıllara dönüp sararıp solan sayfalardan ama asla kendi güzellikleri solmayan kadınlar... 1940'larda 2.Dünya Savaşının etkileri yavaş yavaş geçmeye başlayınca kadın modasında büyük bir U dönüşü yaşandı. Daha yumuşak, kadınsı ve romantik hale bürünen kadınların giysilerinde etek kenarlarında, bellerde ve yakalarda dalgalanmalar, birleşik, çan ve a-line etekler, tekrar ortaya çıkan naylon çoraplar, kırmızı rujlar, minik dalgalar, fırfırlar, dökümlü elbiseler, eldivenler taa o zamanlardan gelip şimdiyse geliştirilip, işlenip karşımıza yeni haliyle yine çıkmakta. Saçlar, makyajlar, elbiseler geçmiş kokan diyarlardan, entrikası en güzelinden olan yıllardan miras bize. Bayanlar itiraf edelim, bu kadınları kıskanmak için çok sebebimiz olsa da biz onları bize yarattıkları peri masalları yüzünden seviyoruz. Çeşitli sebeplerle değişime uğrayan trendlerden bahsetip, o döneme imzasını atmış kadınların büyüsüne kapılıp, dönemin pin up kızlarıyla 1940'lardan başlayarak moda serüvenimize adım atalım.

Çocukluğunda utangaç, sessiz RITA HAYWORTH, kameraların ışığı altında kimlik değiştirip; tüm ihtişamı ve al benisiyle arzulanan bir kadın haline gelmiş ve efsanevi kadın efsanevi filmleriyle başlangıcını yapmış. Kıvır kıvır kızıl saçlarıyla onu 'Gilda' filminde izleyip belleklerimizde yerini özel olarak almıştı. Filmde Johnny Farrell, Gilda'ya olan aşkından dolayı 'ondan hem nefret ettim, hemde aklımdan çıkaramadım' diyerek bir bakışıyla kalpleri darmadağın eden bu kadının erkekler üzerindeki etkisini özetlemiş. Oynadığı filmlerde oldukça gösterişli giysiler içinde ışıltısını daha da pekiştirmiş.

Derin yırtmaçlı straplez elbiseleri, eldivenleri ve kendinden emin halleri üzerine bir de ilgisiz ve umursamaz tavırlarıyla, gülümsemesini takınınca Rita Hayworth seksapelinin altını çizercesine var oluyor. Fransız tasarımcı Jean Louis Rita'nın ne istediğini hem çok iyi bildiği ve hem de çok iyi tanıdığı için kızıl saçlı güzel dolabını bu Fransız'a emanet ediyor. Kariyeri boyunca kullandığı kırmızı ruju onun imzası gibi olunca Max Factor'ün reklamlarında bile yer almış. Kızıl saçları ondaki tutkuyu ifade eder gibi kusursuz ve muhteşem bütünlükte.

Çıplak ayaklı kontes olur kendileri. Sadece bakışlarıyla ister can yakıp, isterse can verebilecek özelliğe sahip AVA GARDNER. Frank Sinatra ile yaptığı evliliğin yankıları günümüzde bile hala konuşula dursun; biz şimdi derin aşk mevzularına girmeden 1940'lardaki Ava'ya dönelim. Uzun gece elbiseleri, kürkler, kadınsı bluzlar, markalı eldivenler, gömleklerinin yakasına kravat şeklinde bağladığı fularlar, eteklerinin üzerine taktığı kalın kemerler onun vazgeçilmeziydi. Onun verdiği pozlardan pin-up fotoğrafçılarının bile ilham aldığını düşünürsek Ava Gardner'ın günümüzde bu kadar iz bırakmış olmasını anlayabiliriz sanırım. 1940'larda tenin daha az gözüküp, kadınların bedenlerini farklı bir şekilde ortaya çıkarmasıyla şunu çok iyi anlayabiliriz ki o zamanlarda gizemli ve ulaşılmaz olmak daha değerliymiş. 'The Aviator' filminde Ava'yı canlandıran Kate Beckinsale'de o dönemin giysileri içinde kendini daha seksi ve güçlü hissettiğini dile getirmiş.

Vamp kadın nasıl olur yada olmalıdır sorusunun cevabı LAUREN BACALL'da gizli. Mesefali duran ama bir o kadar da insanları kendine çekmeyi başaran Bacall. Sigarasını bile silahı gibi kullanıp, baygın bakışlarıyla öldürücü darebeyi umulmadık bir anda vurabilir. Eee ne de olsa o gerçek anlamda bir 'Femme Fatale' kadın olarak tarihte yerini çoktan almıştır. Kariyerine modellikle başlayıp daha sonra Brodway'de sahnelenen oyunlarda yer alan Bacall'ın şansı Harper's Bazaar dergisine kapak olmasıyla değişir. Minimalist çizgisini hayatı boyunca koruyan bu kadının stil anlayışında gösterişe yer yok. Zahmetsiz görüntüsünü rahat ve maskulen bir şekilde ifade ediyor.

Angelina Jolie siyahlar giymeyerek bizi bu kez şaşırttı. Salt galası için Fransa'da bulunan Jolie Pamella Roland'dan seçtiği parlak ipek fildişi rengi elbisesiyle alışılmışın dışına çıkmış ve bunu Ferragamo'nun ayakkabılarıyla tamamlamış. Gevşek topuzu ve az makyajıyla oldukça soft bir görüntü vermiş.

Ayak bileği zayıf olanlarda daha şık duracağını söylemeden geçmiyim. Ama mutlaka etek ile giyilmesi gerekmediğinden ince bir tayt veya çorabın üzerine uygulanırsa bu dertten kurtulunabilir. Renk uyumunda ise siyahla birlikte gri ve hakiler, kahverengi ve kremler, yada beyaz ve siyahları kullanabilirsiniz. Lise zamanında zaten ben bunu uyguluyordum da denebilir o yüzden gözümüze hiç yabancı gelmiyor. Okul zamanlarını özleyenler varsa işte bunu dışa yansıtmak için harika bir zaman.