SineYorum | Hacksaw Ridge
1/20/2017
Yılın en sevdiğim günlerine geldik. Oscar jürisine dağıtılan numune dvd'ler yavaş yavaş internete düşmeye başladığına göre ben de fahri oscar jürisi olarak Oscar koşuma başlayabilirim. Bluray'lere alışan gözlerim dvd'lerle can çekişse de filmlerin kalitesi bu acıma morfin oluyor.
Gündelik hayatta hiç kullanmadığım morfin kelimesi aklıma geldiğine göre Oscar koşuma hangi filmle başladığımı tahmin etmişsinizdir. Evet. Hacksaw Ridge.
Gerçek bir 2. Dünya Savaşı hikayesi olan filmi Mel Gibson yönetiyor. Yaşlı kurt, We Were Soldiers'daki kamera önü başarısını Hacksaw Ridge'de kamera arkasına taşıyor. Filmi başarılı kılan tabii ki hikayesi. O kadar çok 2. Dünya Savaşı filmi yapıldı ki fark yaratmak için kesinlikle farklı bir hikayeye ihtiyaç vardı. O hikaye de hasarlı zihinlerden beyaz perdeye ulaşmayı başarmış.
Büyük bütçeli tüm yapımlarda olduğu gibi bu filmde de görsel olarak bir sıkıntı yaşanmamış. Travmatik uzun savaş sahnelerini izlerken bile sizi umutsuzluğa sürüklüyor. İyi bir savaş filmini belirleyen faktör tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor. O travmatik sahnelerin ardından filmin sonunda umudu hissediyorsanız, o savaş filmi diğerlerinden farklılaşıp sinema tarihinde kendine özgün bir yer buluyor. Bu filmde onlardan biri. Sıhhiyeci Desmond Doss sayesinde inanç, hümanizm, anti militarizm derslerinden tek tek sınav veriyoruz. İnsanoğlu bir tanrıya inanacaksa bunu tanrı için mi yoksa insanlık için mi yapmalı? Bir insan, insanları sevdiği için gönüllü savaşa gidebilir mi? Kendimizi korumamız için silaha ihtiyacımız var mı yoksa kendimizi korumamız için yapmamız gereken sadece öldürmemek mi?
Buradan karmaşık ve anlamsız gibi duran soruların cevapları film bittikten sonra anlam kazanmaya başlayacak. Savaşa, daha doğrusu savaşmamaya dair yeni fikirler sizi heyecanlandıracak.
Bir film hakkında giriş gelişme sonuç kalıbında kompozisyon yazmak bana keyif vermediğinden oyunculuklardan, kurgudan, yönetmenlikten falan bahsetmek istemiyorum. Her 2. Dünya Savaşı filminde Amerika’yı gömüp antikapitalist naralar ataran sinema blogger'ı hiç değilim. Sadece film bittikten sonra zihnimde parıldayan bir kaç kıvılcımı paylaşmak istedim. Bu kadar. Oscar koşumuz devam edecek..
0 YORUM